Şeriatta kısasa kısas var mı ?

Ilayda

New member
Kısasa Kısas: Adaletin Ölçüsü ve Şeriatın Işığında

Merhaba arkadaşlar, geçenlerde çok düşündüğüm bir konu hakkında bir hikâye yazmak istedim. Şeriat ve adalet üzerine yapılan tartışmalara, bazen karmaşık, bazen de net gözüken bir mesele olarak "kısasa kısas" konusu sıkça gündeme gelir. Bu terim, özellikle insan hakları, toplumsal düzen ve adaletle ilgili sorgulamalara neden olabiliyor. Ben de, bu konuya farklı açılardan yaklaşabileceğimiz bir hikâye kaleme almak istedim. İsterseniz, birlikte hikayeye dalalım, bakalım bu kavramı ne şekilde ele alabiliriz.
Bir Köyün Düğümü: Kısasa Kısas

Güzel bir köyde, her şey sakin ve düzenliydi. İnsanlar birbirlerine saygı gösteriyor, günlük işleri yaparken birbirlerini gözetiyorlardı. Ancak bu denge, bir gün kırıldı. Köyün gençlerinden biri, Kasım, komşusunun tarlasında çalışan Hüseyin’e büyük bir haksızlık yaptı. Hüseyin, Kasım’ın tarlasına yanlışlıkla bir miktar zarar verdiğini düşündü, ancak Kasım öfkeyle tepki gösterdi. Bu öfke, o kadar büyüdü ki, Kasım, Hüseyin’e bedensel zarar verdi. O günden sonra, köyde sadece sessizlik değil, aynı zamanda bu olayın ardından nasıl bir adalet uygulanacağına dair derin bir tartışma başladı.

Kasım, suçunun büyüklüğünü anladığında, köyün büyüklerinden Nasır Efendi’ye danışmaya gitti. Nasır Efendi, köydeki en yaşlı ve en bilge kişiydi. Kasım, ona suçunun bedelini nasıl ödeyeceğini sorarak, cezalandırma meselesini gündeme getirdi. Nasır Efendi, köyün en geleneksel düşüncelerine sahip biriydi ve onun aklında bir düşünce vardı: “Şeriatta kısasa kısas var mı?”

Kasım, Nasır Efendi’nin bu sorusunu duyduğunda, biraz şaşırdı. Ancak Nasır Efendi’nin yavaşça anlatmaya başladığı hikâye, Kasım’ı derinden etkiledi.
Kısasa Kısas: Nasır Efendi’nin Hikayesi

Nasır Efendi, yıllar önce bir köyde yaşanan benzer bir olayı hatırlayarak anlatmaya başladı. O zamanlar, köyde bir kavga çıkmış, birinin canı zarar görmüştü. O günkü adalet, köyün ileri yaştaki halkı tarafından kısasa kısas ilkesine dayanarak belirlenmişti. Ancak Nasır Efendi, bu tür adaletin çok daha karmaşık ve derin olduğunu biliyordu.

“Kasım, kısasa kısas, evet, bazı durumlarda uygulanabilir,” dedi Nasır Efendi. “Ama bu, aynı zamanda adaletin farklı boyutlarını da göz önünde bulundurmayı gerektirir. Birinin hakkını almak, onun yerine koymak sadece bir yöntem değil, tüm toplumu etkileyen bir karardır.”

Kasım, Nasır Efendi’nin bu sözleriyle içsel bir sorgulama yapmaya başlamıştı. Her şeyden önce, Nasır Efendi’nin anlatmak istediği, sadece bir cezalandırma anlayışını değil, aynı zamanda toplumsal bağları, insan haklarını ve vicdanı da göz önünde bulundurmaktı. Kasım, yalnızca bir cezalandırma değil, aynı zamanda bir toplumsal denge kurmanın önemini fark etti.

Nasır Efendi, şeriatın "kısasa kısas" ilkesinin sadece bir yönünü değil, bu ilkenin özündeki adaletin anlamını anlatmaya devam etti. “Kısasa kısas, bazen bir gereklilik olabilir, ama bu, her zaman doğru olanı yapmak anlamına gelmez. Bir insanın hak ettiği ceza, toplumun vicdanına ve o kişinin pişmanlık durumuna da bağlıdır.”
Kadınların Empatik Yaklaşımı: Ayşe’nin Duygusal Perspektifi

Bu sırada, Kasım’ın eşi Ayşe, köydeki kadınlar arasında çok saygın biriydi. O, her zaman çözüm odaklı olmasa da, insanların iç dünyalarına dokunarak onları anlamaya çalışırdı. Ayşe, Nasır Efendi’nin sözlerini duyduğunda, derin bir içsel huzursuzluk hissetti. O, sadece adaletin sağlanmasından çok, kalpteki yara ve kırıklığın nasıl iyileştirileceğini düşünüyordu.

“Nasır Efendi, haklısınız,” dedi Ayşe, yumuşak ama kararlı bir sesle. “Ama adalet sadece cezalandırma ile sağlanmaz. İnsanlar, kalplerindeki öfkeyi, kırgınlıklarını affetmek ve vicdanlarını rahatlatmak için bir fırsat bulmalı. Eğer sadece kısasa kısas yaparsak, ne zaman sona erecek bu döngü? Birinin canına bir zarar vermek, başkalarına daha fazla zarar verir. Affetmek, daha büyük bir gücü gösterir."

Ayşe’nin sözleri, Nasır Efendi’yi derinden etkiledi. O, her zaman geleneksel adalet anlayışını savunmuştu ama Ayşe’nin sözleri, adaletin çok daha geniş bir kavram olduğunu gösteriyordu.
Zamanın Geçişi: Nasır Efendi’nin İçsel Değişimi

Bir süre sonra, Nasır Efendi’nin düşünceleri değişmeye başladı. Kasım’a, onun affedilmesini tavsiye etti. Ayşe’nin söyledikleri, Nasır Efendi’nin vicdanına dokunmuştu. Birisi bir hata yapmışsa, ona aynı şekilde karşılık vermek yerine, ona bir fırsat sunmak, tüm toplumu daha sağlıklı bir şekilde bir arada tutabilir.

Kasım, Hüseyin’e gidip, hatasını kabul etti ve ondan özür diledi. Hüseyin de affetti. Bu, sadece kişisel bir düzeyde değil, köydeki tüm insanlarda barışın yeniden sağlanmasını sağladı.
Sonuç: Adaletin Gerçek Anlamı

Kasım’ın hikayesi, bana, şeriatın kısasa kısas ilkesinin çok daha derin anlamlar taşıdığını hatırlattı. Adaletin tek bir yolu yoktu. Bazen kısasa kısas uygulanabilirken, bazen de affetmek, kalpten gelen bir çözüm olabilir. Bu iki yaklaşımın birleşimi, toplumu ve bireyi en iyi şekilde iyileştirebilir.

Peki, sizce şeriatta kısasa kısas sadece bir ceza olarak mı anlaşılmalı, yoksa toplumsal ve vicdani anlamları da göz önünde bulundurulmalı mı? Adaletin farklı boyutlarını nasıl anlamalıyız? Yorumlarınızı paylaşarak tartışmamıza katılın!